Kaplıca suları da içeriğine göre çeşitlere ayrılmaktadır. Karbonatlı sular, kükürtlü sular, karbondioksitli sular, sodyum içeriği yüksek yani tuz içeriği yüksek olan sular, magnezyumlu ve kalsiyumlu sular olarak ayrılabilmektedir.
Dikkat bunları hekiminizin önerisi ile yapmalısınız.
Kükürtlü suların daha doğrusu içme sularının öncelikli olarak sindirim sistemi üzerine bir direk etkileri vardır. Bunun dışında boşaltım sistemi dediğimiz idrar ve böbrekler üzerine de dolaylı yoldan bir etkisi olur. Özellikle kükürtlü su içildiğinde kronik kabızlığı olan kişilerde yumuşatıcı etkisi olduğu ve olumlu etkisi olduğu gösterilmiş ve aynı zamanda bazen hazımsızlık problemi olanlar da yani safra kesesindeki tembellik nedeni ile hazımsızlık olan kişilerde safra kesesi salgılarının artmasını ve sindirimin rahatlamasını sağladığı gösterilmiş. Bunun dışında bikarbonatlı sular özellikle bizim maden suyu olarak tükettiğimiz şişelenmiş sular da bunlar hem kanın hem de midenin asit dengesini daha düzenlerler. Daha doğrusu mide asidini tamamıyla kaşılığında nötralize ederler. Bu da mide problemi yaşayan ve ekşime, yanma ve mide ağrısı gibi mide asidinin fazla salgılandığı durumlarda tedavi edici bir rolü olabilir.
Özellikle menopozlu hanımlar için kalsiyumu ve magnezyum içeriği daha yüksek suların günlük ihtiyacımızın çok büyük bir kısmını karşılayabileceği söylenir. Yani hem kemik erizmemiz hem kramplarımız varsa kalsiyumlu magnezyumlu sular iyi gelebilir. Hem çok ağır spor yapanlarda hem hamilelerde magnezyum ihtiyacı artar o kişilerin kullanması önerilir. Kaplıca suyunu aslında yerinde içmek lazım. Eğer kaplıca suyu taşınmış ise bekletmeden içmek gerekir. Çünkü içeriğindeki bu minerallerin yoğunluğunda bir azalma ve tabanında çökme olabilir ve içtiğiniz kısmında miktarı azalabilir. Bu nedenle getirildikten sonra da çok kısa bir sürede tüketmek gerekir.